TEK TAŞ YÜZÜK… YA SONRA?
Bir pazar sabahı İlayda mutfakta kahvaltı hazırlarken fonda Ajda Pekkan’ın “Ya Sonra?” şarkısı çalıyordu. Radyonun sesini biraz daha açtı. Yeni insanlarla tanışırken ya da var olan ilişkilerini kıvamında tutmak için doğru yaptığı şeyler aklına geldi.
İlayda, lisans eğitimini tamamladıktan hemen sonra çalışmaya başlamıştı. İşe gireli 3 yıl olmuştu. Zaman, özellikle de metropollerde, adeta su gibi akıp gidiyordu. İşyerinde tanıştığı Remzi ile evleneli de 1 yıl olmuştu. Remzi, şirketin satış departmanında çalışıyor ve iletişime, ilişkilere önem veriyordu. Yurt içi ve yurt dışı satışlarında kurduğu ilişkiler ile birlikte bir müşteri portföyü edinmişti. Mevcut müşterileri, aldıkları üründen ve servisten o kadar memnunlardı ki, bunları başkalarına da tavsiye ediyorlardı.
Sonunda güzel ve iştah açıcı kahvaltı sofrasını hazırlamıştı. Nihayetinde haftada bir uzun süren kahvaltı keyfi yapabiliyorlardı sevgili eşiyle.
Kahvaltı yaparlarken bir yandan da sohbetlerine devam ediyorlardı.
Remzi: “Biliyor musun İlayda? Her ay düzenli olarak ekibim ile satış pazarımızı genişletmek için araştırma yapıyoruz.” dedi.
“Ne güzel! Peki, yaptığınız bu çalışmalar yeni müşteri bulmanıza katkı sağlıyor mu?” diye sordu İlayda.
“Evet, faydası oluyor. Fakat mevcut müşterinin tavsiyesi daha etkili oluyor.” diye cevapladı Remzi.
Zamanımızda insanların genel eğilimi öncelikle kariyer yapmak ve geç evlenmekti. Hatta evlenmek yerine birlikte yaşamayı tercih edenler de vardı. İlayda ile Remzi ise bu yaşam tarzını tercih etmeyip, evlilik ile ilgili adımları genç yaşta atmışlardı. Özellikle de kısıtlı bir çevrede yetişmiş olan İlayda için, iletişim ve ilişkiler çok önemliydi. Çünkü o, kendi içine kapalı bir ailede yetişmiş, insanlarla fazla iletişim kurabileceği bir ortamı olmamıştı. Babası Anadolu’dan İstanbul’a ‘80’li yıllarda göç etmiş, çok çalışkan, ailesine düşkün biriydi. O kadar çok çalışıyordu ki, insanlara ayıracak vakti olmuyordu. Annesi ise köyde doğup büyümüş ve evlenince eşiyle beraber İstanbul’a gelmişti. Dolayısıyla hayatı büyük bir şehre alışmaya çalışmakla, evi ve çocukları ile ilgilenmekle geçmişti. İlayda’nın abisi ise ortaokul sonrası eğitime devam etmemiş, Eminönü’nde bir toptancının yanında çalışmayı tercih etmişti. İlayda ise hayalindeki üniversiteyi okumuş hem meslek sahibi olmuştu hem de hayata aynı pencereden baktığı eşiyle tanışma imkânı bulmuştu.
İlayda ve eşi, üniversitede ve çalışma hayatında iletişimin, ilişkilerin önemini anlamışlardı. İzledikleri belgesellerde bile, doğadaki hayvanların hayatta kalabilmek için birbirleriyle nasıl etkili iletişim ve ilişki kurduklarını görebiliyorlardı. Hayatın içinde yaptıkları gözlemlere ve yaşadıklarına bakılırsa, insanoğlu bu hayatta kendi yapıp ettikleriyle ancak belirli bir yere kadar gelişim gösterebiliyordu. Muhtaç olarak yaratıldığı için, insanın ilerleyebilmesi için başkalarının desteğine ihtiyacı vardı. Başkalarının hayatından bir şeyler öğrenebilmenin yolu, aslında ilişki kurabilmekten geçiyordu. Özellikle de kendisinden farklı yapıda olan insanlarla kurulan iletişim ve ilişkiler, insanın hayatını daha renkli hale getiriyordu.
Pazar günü hava çok soğuk ve yağmurluydu. Kahvaltı keyfi bittikten sonra sinemaya gitmeye karar verdiler. Seçtikleri film çok etkileyici ve ilginçti. Çünkü insanların birbirine olan muhtaçlıkları anlatılıyordu. Kimse yalnız başının çaresine bakabilecek kadar marifetli değildi. Film bittikten sonra bir kafede kahve keyfi yapmaya karar verdiler. İkisi de filmin etkisinde kalmıştı. Sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.
“Peki, bizden farklı insanlar ile ilişki kurabilmek için neler yapabiliriz?” diye sordu İlayda.
“Birlikte düşünelim. Benim aklıma ilk gelen şeyler: Kendini ve karşındaki kişiyi doğru tanıyabilmek. Karşındaki kişinin ihtiyacını deşifre edebilmek, isteğini anlayabilmek.”
“Deneyimsel Tasarım Öğretisi seminerinde bir eğitmen; “Bulunduğun ortama uyum sağlamak ve ihtiyaç giderebilmek, iletişim ve ilişki kurmanın kapılarını açar.” demişti.”
“Ya sahi İlayda; evlilik, iş-güç derken ben bu seminerlere gitmeyi ertelemiştim. Seminere kayıt olmak için yarın iş çıkışı başvuru yapmaya gidelim mi, ne dersin?”
İnsan, “Ben biliyorum…” dediğinde yeni şeyler öğrenmenin yolunu kapatıyor aslında farkında olmadan. Sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurmak için ise insanın öğrenmeye açık olması gerekiyor. Tıpkı İlayda ve Remzi’nin her an öğrenmeye ve irdelemeye devam etmesi gibi…
&
" Milyarlarca insan içinde,
'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o 'bir' kişiye sorun! "
İnsanoğlu hep bildiğini zanneder. Hiç bir şey bilmediğini ne zaman farkeder? İçinden çıkamayacağını sandığı problemlerle karşılaşınca.
YanıtlaSilHayatta en büyük golü de "ben biliyorum" dediği konularda yer maalesef...
SilKarşılıklı bilgi alışverişene meyilli insanları hayata bakışı hep "yeni neler öğrenebilirim" oluyor sanki...
SilBir kavga, tartışma, yanlış anlaşma bekledim yazının sonuna kadar ama olmadı😊 Darısı diğer çiftlerin başına… İlayda’yla Remzi gibi olmak seminerlerle mümkün mü acaba? Öyleyse herkes gitmeli😊
YanıtlaSilUyum uyum uyum... :)
YanıtlaSilİnsan, “Ben biliyorum…” dediğinde yeni şeyler öğrenmenin yolunu kapatıyor aslında farkında olmadan. Ne kadar önemli bir cümle. Çok teşekkürler. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilÖğrenmeyi durdurmayanlara ne mutlu... Teşekkürler
YanıtlaSilİlişkide ustalığın ana kapısı, bizden farklı olanlarla iletişim kurabilmek. Yöntemler için seminerlere 😊
YanıtlaSilDoğru seçimler, doğru davranışlar, doğru ilişkiler...
YanıtlaSilÖğrenmek bilmekten daha öteye götürüyor, her daim öğrenci olabilmek dileğiyle
YanıtlaSilİnsan ben biliyorum dediğinde kabının üstünü kapatıyor. Oysa öğrenebilen canlı olarak doğuyor. Nasıl da kendi kendine ket vuruyor, ne acı.. Bunu hatırlatan güzel bir yazı olmuş... kaleminize sağlık.
YanıtlaSilinsanın hayatındaki en önemli şey sağlıklı ilişkiler kurmak. bu konudaki gerçek yolu bununca hayat çok keyifli oluyor. kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel bir yazı
YanıtlaSil