Yeniden
Oturduğu koltuktan sevinçle, içi içine sığmaz bir halde kalktı. Kendini nasıl dışarı attığını bile anlayamadı. Ne tuhaf... Oysa sadece iki yıl önce, aynı koltukta oturmuş, her şeyin bittiğini düşünmüştü. Zamanın nasıl geçtiğini fark edememişti bile.
O gün kalbi kırık, endişeli ve ne yapacağını bilmez bir halde çıkmıştı doktorun yanından. Doktorun sesi hâlâ kulaklarında çınlıyordu. Ne kadar da naif bir şekilde söylemişti:
“Nagihan Hanım, çağımızın hastalığı sizi de bulmuş. Durum çok kötü değil ama biraz zamana ve sizin çabanıza ihtiyaç var.”
O an sanki dünya durmuştu. Her şey bitmiş gibi hissetmişti Nagihan. Ama şimdi düşününce, başına gelenler olmasaydı, hayatın ona verdiklerini belki de hiç fark edemeyeceğini anlıyordu.
Oysa her sabah uyanmak bile yeniden başlamaktı. Her yeni gün, “Bugün yeniden başlayabilirsin.” diyordu ona. Ama o, gündelik koşuşturmacalar içinde bunu görememişti. Yanı başında gerçekleşen ve mucize sayılabilecek şeyleri zamanla sıradanlaştırmıştı. Hayat, çoğu zaman gözümüzün önünden boş telaşlarla, anlamsız koşturmacalarla akıp gidiyordu. İnsan, sahip olduklarını elindeyken fark etmiyordu.
Yıllarca elindeki sağlığın, ailesinin ve işinin değerini bilemediği için üzülmüştü.
Oysa annesi hep şöyle derdi:
“Hayattan tat almak için her şeyi denemek ve yanılmak zorunda değilsin. Azıcık etrafına baksan, görürsün zaten.”
Nagihan ise o zamanlar annesinin sözlerine pek kulak vermezdi.
Ama artık anlıyordu; işler öyle yürümüyordu. Her anın, her güneşin doğuşunun ya da batışının bize anlattıkları vardı. Her sabahın içinde yeniden başlamanın coşkusu vardı. Ama insan, sahip olduklarına değil de başkalarında olanlara odaklandığında, yanı başındaki güzellikleri göremiyordu.
Şimdi hayat ona yeniden bir fırsat vermişti. Yeni bir öykü yazabilir, geçmişten bugüne taşıdığı deneyimleriyle her şey çok daha iyi olabilirdi.
&
" Milyarlarca insan içinde,
'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o 'bir' kişiye sorun! "
Yorumlar
Yorum Gönder