HAYATIN TADINI ÇIKAR

Zehra bu cümleyi o kadar çok duymuştu ki son zamanlarda… Hayatın bir tadı mı vardı sanki…

Güneş perdenin arasından gözüne vuruyordu. Adeta ‘Kalk artık!’ der gibi daracık aralıktan Zehra’nın gözünü bulmuştu… Yatağından kalkası yoktu. Uykusuna devam etmek için arkasını döndü. Bu sefer de yeni yumurtlayan bir tavuk ötmeye başladı. Derin bir iç çekip tavana doğru dön]p boş boş baktı. Annesinin yanına bir hevesle gelmişti. Yaşadığı büyük şehirden, doğup büyüdüğü ilçeye gelmek iyi gelecekti, güya ona. Ama umduğu gibi olmadı. Keyif alamıyordu bir türlü. Kendini, sanki ipi sahibinin elinden kaçmış bir uçurtma gibi hissediyordu. Rüzgâr nereye savurursa oraya gider gibiydi. Çevresindeki birçok insan da böyleydi ama onlar mutluydu. En azından öyle görünüyorlardı. 

Hayatin tadini cikart
İstemeye istemeye...

Yataktan kalktı. Tam o sırada annesi odasına girdi. “Kızım hadi kalk en sevdiğin şeyi yaptım soğumadan yersin.” dedi annesi. Kokuyu içine çekti, ‘Belki aradığım şey budur.’ diye içinden geçirdi. Yok, yine tatsız tuzsuz bir his sardı. Annesine surat asmak istemiyordu, hemen üzülüyordu kadıncağız. İlk eşini kaybetmesi nedeniyle uzun bir süre depresyon sürecinden geçti. Kızını mutlu görmek istiyordu. Annesi bahçeye güzel bir yer sofrası sermişti. 

Geçmişe gitti bir an. Bu sofra ne kadar da mutlu ediyordu onu eskiden, çok çok eskiden. Ne olmuştu da şimdi yavan geliyordu. Hayatının zaman zaman yavanlaştığı oluyordu. Son olan olaydan sonra kendini toparlayamadı. Zorlanarak başladığı ilişkisinde erkek arkadaşı ayrılma kararı almıştı, o ise evlenme hayalleri kuruyordu. Bir anda hayatından çıkıp gitmişti. İlk etapta durumu anlayamadı ama zaman geçtikçe boşluğa düştü… Tıpkı ipi kopmuş uçurtma gibi…

Hayatın tadını çıkarmak için yıllarca herkesin yaptığını yapmaya da çalışmıştı. Nerede hata yaptığını bir türlü bulamıyordu. Düşünceler içinde emekli öğretmen olan annesiyle karşılıklı oturdu. Babasını kaybedeli 10 yıl olmuştu. Üstelik abisi de yurt dışındaydı. Annesi tek başına ama mutluydu. Kızının gözlerine baktı kadın. “Bak yavrum, biliyorsun yıllardır yalnızım. Tutunacak dal olarak insanları seçersen, gittiklerinde yere düşersin.” dedi. 

Zehra annesini o an bir filozof gibi gördü. Babası öldüğünde Zehra ne yapacağını bilememişti. Çünkü çocukluğu, gençliği hep babasını mutlu etmek için geçmişti. İlk evliliğini de aynı şekilde kocasını mutlu etmek için heba etmişti. Hayatından çıktıklarında da hayatı anlamsızlaştı. O an şunu anladı “İnsanlar hayatlarındaki anlamı, insanlara yüklediğinde, insanlar hayatlarından çıktıkları zaman, hayatları anlamsızlaşıyordu.” 

Peki anlamı nerede arayacaktı? Uçurtmanın ipini nereye bağlayacaktı? 

Amacını sorguladı. Mutlu ve başarılı olmak istiyordu. Gerçek amaç başkalarının onu görmesi mi olmalıydı yoksa O’nun görmesi mi?

Beklentisinin insanlardan değil de, RAB’binden olması gerektiğini söyledi annesi… 

Anlamlı olana anlam yüklediğinde artık ipini doğru yere bağlamış olacaktı…

Hayatın tadının çıkması, hayatın anlamını anlamaktan geçiyordu. Kim için, ne için, nasıl bir hayat yaşamalıydı?




&

" Milyarlarca insan içinde, 

'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o 'bir' kişiye sorun! "

 Yahya Hamurcu

Kim Kimdir?

İlişkide Ustalık

Başarı Psikolojisi 


Yorumlar

  1. Hayatın anlamını anlayanlar hayatın tadını çıkartma hakkı kazanıyorlar…

    YanıtlaSil
  2. Meğer doğru ipe tutunmakla iliskiliymis hayatin tadını çıkarmak:)

    YanıtlaSil
  3. İnsan ne kadar gerçeğe yaklaşırsa hayatı o kadar tatlanıyor...

    YanıtlaSil
  4. Hayatın anlamının gerçeğini bulabilmek dileği ile

    YanıtlaSil
  5. İnsanın beklenti dışarıdan olursa asla mutlu olamaz, beklentiyi hakkıyla karşılayan sadece ALLAH'tır... 🌸🌱

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar