HASTANE ODASI
Zehra, hayata tutunmak için mücadele eden bir kadındı. Küçük yaşlardan itibaren annesinin hastalığıyla yüzleşmiş, onun bakımını üstlenmişti. Annesi, yıllardır süregelen bir hastalıkla savaşıyordu. Zehra, bu süreçte hem evlatlık hem de bakıcı rolünü üstlenmişti. Her gün, annesinin yanındaydı; onunla konuşuyor, ihtiyaçlarını karşılıyor ve birlikte vakit geçiriyorlardı. Bu süreç, Zehra'nın hayatının merkezine annesini koymasına neden olmuştu. Ancak bir gece, hastanede geçirecekleri bir gece, her şeyin değişmesine sebep oldu.
Zehra’nın gecesi tam anlamıyla bir kabusa dönüştü. O gece, annesine refakat etmek için yine hastanede kalacaktı. Dört ayrı yatakta, dört farklı hasta ve yanlarında refakatçiler vardı. Sekiz yabancı insan, birbirini tanımadan aynı odada bir araya gelmişti ve sabaha kadar bu odayı paylaşacaklardı.
Akşamın ilerleyen saatlerinde işler hastane odasında karışmaya başladı. Bir yatakta yatan hastanın refakatçisi, hastasına bağırıyor, hatta tartaklıyordu. Meğer bu kötü davranışları sergileyen kişi hastanın oğluymuş. Bunu anlayınca Zehra’nın kanı dondu. Zavallı anne, yarı hafıza kaybına uğramış, bedeni hastalıktan ve tartaklanmaktan yorgun düşmüş, küçücük kalmıştı.
Bir evlat, annesine nasıl böyle davranabilirdi? Zehra bir yandan araya giriyor, bir yandan bu soruyu kendine sormadan edemiyordu. O sırada aklına gittiği bir eğitimde öğrendiği bir not düştü: sanki bedel ödemekle ilgiliydi. Acaba annesi zamanında fazla mı bedel ödemişti de oğlu bu kadar zalim olmuştu? Bir evladın bu davranışı başka nasıl açıklanabilirdi?
Hiç tanımadığı bir insan, annesine üzülüp ağlarken, o nasıl annesine hoyratça davranabilirdi? Annesine nankör olmuştu belli ki. Annesine pek bedel ödememiş, hep kendini düşünmüştü belki de. Anne, bu kadar özverili olurken ve annelerin hakkı bu kadar ödenmezken, bir evlat nasıl bu kadar nankör olur?
İnsan hayatında kendi zalimini kendi oluşturuyor. “Hakettiğinden fazla bedel ödemek insanı bu kadar zalimleştirebiliyor demek ki.” diye geçirdi içinden Zehra.
Üzgündü ama, “Hâlâ zamanları var.” diye düşündü Zehra. Belki de bu hastalık süreci onların şifası olacaktı. Şimdi annesiyle ilgilenmek zorundaydı oğlu. Zamanla işler değişir, kalbi yumuşar annesine karşı. Onlar için sadece dua edebilirdi…
O akşam bitmişti, ama Zehra’nın duaları devam edecekti. Biliyordu ki nefes alıyorsan hala umut vardır...
&
" Milyarlarca insan içinde,
'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o 'bir' kişiye sorun! "
Ne kadar anlamlı bir paylaşım emeğinize sağlık 🌸🌿
YanıtlaSilKalbim acıyarak okudum yazıyı… İnsanlar Güçsüzlüğü düştüğünde merhamet edememek ne kötü…
YanıtlaSilÇok gerçek bir öykü...Bu tip davranışların artmaması hatta azalarak yok olması duası ile elinize sağlık..
YanıtlaSilGüç ve merhamet ikilisi bir aradayken insana çok yakışıyor... Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSil