Aradığınız Kişiye Şu Anda Ulaşılamıyor

Aradığınız Kişiye Şu Anda Ulaşılamıyor

Elif, son zamanlarda arkadaşı Gökçe’nin sürekli aramasından rahatsızdı. Geç saatlerde bile olsa arardı, o telefon hep açılırdı. Gökçe danışmak istediği konuyu uzun uzun anlatırdı. Elif de arkadaşını kırmamak için telefonu kapatmaz, saatlerce dinlerdi. Gökçe’nin hep bir derdi olur, Elif’te çözüm üretmeye çalışırdı. Süre gelen bu tavizler artık Elif’i yormuştu. Çünkü telefon konuşmalarının ardı arkası kesilmiyordu. Akşam, gece, gece yarısı, sabahın erken saatleri… Her gün her vakitte arar olmuştu. Hafta içi hafta sonu fark etmiyordu. Elif aşılan bu sınırı geriye çekemiyor, telefonu açmak zorunda hissediyordu. Ama açtığı zamanda saatler elinden kayıp gidiyordu.  

Zaman Kaybı…

Her kaybettiği zaman hayatında bir yerleri aksatmasına sebep oluyordu. Elif’in genel sürecinde yoğunluğu koşuşturmacası vardı. Yarı zamanlı bir işte çalışıyordu. Aynı zamanda ev işlerini de ihmal etmemeye özen gösteriyordu. Evin temizliğini ve tüm işlerini kendisi yapıyordu. Sağlıklı ve dengeli beslenmek için, lezzetli yemekler hazırlıyordu. 

Elif, bir gün geç saatte işlerini toparlamış tam uyuyacağı sırada, cep telefonunun keskin sesiyle sıçradı. Gökçe gece saat on ikide yarınki öğle yemeğine davet ediyordu. Sersem bir şekilde tamam diyebildi. Daha fazla konuşamadı, zihninde fırtınalar vardı. Ama dili tutulmuş gibi kelimeye dökemedi. Neyse ki bu sefer Gökçe kısa tuttu. Birkaç şey daha ekledikten sonra kapattı. Anlatacaklarını yarın öğlen yemeğine saklıyordu belli ki. Her zaman anlatacak bir şeyleri olurdu. 

Elif bir süre yatakta sağa sola döndü durdu. Neden bu kadar rahat arayabiliyordu. Uyumuş olabilirdi, bu saatte arayacak kadar ne aciliyeti vardı. Sabahta arayıp söyleyebilirdi ya da daha erken ses edebilirdi. Bir süre Gökçe’ye içten içe kızdı, söylendi. Sonra düşündü, düşündükçe bunu sadece Gökçe’nin yapmadığını fark etti. Başka arkadaşlarının da ona bu şekilde davrandığını gördü. Arama kayıtlarına baktı, hepsi vakitli vakitsizdi. Bu durum onu iyice dertlendirdi. Kendi kendine konuşmaya başladı.

“Belki de onlara kızmak yerine kendime kızmalıyım. Neden her saatte gelen telefonu açıyorum. Neden sınır koyamıyorum, böyle sanki daha mı kıymetliyim? Belki de başkalarına değil kendime kızmalıyım. Her seferinde esnekliği sağlayan benim. Hiçbir zaman, saat geç olmuş yarın haberleşelim dememişim ki... Hadi açtım, kapatmayı da bilmemişim. Saatlerce konuştum da konuşmanın tadı mı oldu. Ah Elif ah.”

İletişimde sınır koymamanın iletişim kalitesini düşürdüğünü anlamıştı. Arkadaşlarıyla konuşmalarından keyif almamaya başlamıştı. Demek ki mesele saatlerce sınırsız her an konuşmak değildi. Her konuşmanın bir sınırı, her arkadaşlığın bir sınırı olmalıydı. Çünkü hayatın her yerine baktığında o sınırlar vardı. Bir evin kapısı vardı, kapı dışarıya bir sınır çiziyordu. Herkes istediği zaman öylece giremiyordu. Kapısı olmayan bir ev düşünülebilir miydi? Öyle ya kapısı olmayan bir eve kimin girip kimin girmeyeceğini belirleyemezdi. Kapıyla beraber sınırların kalkması evi güvensiz hale getirirdi. Herkes sormadan girer, girenler zarar verirdi. Şimdi suç girenlerde miydi, o kapıyı sökende mi? Aslında o kapı evi ve içeridekileri koruyordu. İçeri girenleri denetliyordu, herkesi almıyordu. Aldıklarını da her vakit almıyordu. Kapı o evin içinde olanların ise samimiyetini artırıyor, besliyordu. Aynı evin kapısı gibi bizim de bir sınır kapımız olması gerekir. Sınırların olması iletişimde kaliteyi belirler. 

Elif bunu anladığında içi çok rahat etti. Fakat çözüm araması gereken bir yer daha vardı. Whatsapp gruplarının mesajları, ürün tanıtım reklamları, sosyal medya akımları her an bildirim gönderiyordu. Sosyal mecralarda her saatinde ulaşılıyor olmak çoğu işini aksatıyordu. Artık, bu gidişata da dur demeliydi.   

Yaptığı araştırmalarda elektronik cihazlardaki gece modu özelliğinin işe yarayabileceğini gördü. Bu özellik, bir nebze de olsa, insanların daha düşük ışık almasını sağlıyordu. Bu mod, göz yorgunluğunu ve baş ağrısını azaltıyordu. Telefonundan ve bilgisayarından yayılan mavi ışık, beyni uyanık tutma özelliği taşıyordu. Bu da uykusunu kaçırıyordu ve hep yorgun hissediyordu.

Çözüm için bir diğer alternatif olarak uçak modunu öğrendi. Belirli bir saatten sonra telefonu uçuş moduna almak, kendine sınır koymasına yardımcı olacaktı. Artık gereksiz vakit harcamayacak, telefonuna da durması gereken sınırı koyacaktı. Çünkü uyku kalitesini bozan şey, elinden telefonu bırakamamasıydı. Arkadaşları da onun bu huyunu bilirdi. Nasılsa bu saatte uyumuyordur diye düşünüp geç de olsa ararlardı. Aslında her şeyin birbiriyle bağlantısı vardı. 

Şimdi ise her şeyi yeniden yavaş yavaş dizayn edecekti…

İlk yaptığı şey sabah alarmını kurmak oldu. Ve ekranı kapatıp uykuya geçti. O sırada yeniden arayan Gökçe’nin çağrısını telesekreter cevapladı: “Aranılan kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar arayın.”

Yorumlar

  1. Telefonlarda geçen zaman kayıpları…

    YanıtlaSil
  2. Samimiyet altında sınırları delik deşik ettiğimiz ilişkiler için ne kadar önemli bir yazı…

    YanıtlaSil
  3. Nereleri ihmal ettik ve oralarda hangi yanlışkarı yaptık?

    YanıtlaSil
  4. aradığımız kişiye zihnen, nefsen de tüketimde ulaşılmamalı diye düşündürdü :)

    YanıtlaSil
  5. Sınırları olanın imtiyaz hakkı vardır. Elinize sağlık, ne güzel anlatmışsınız…

    YanıtlaSil
  6. Değeri sınırların olduğu yer belirler..

    YanıtlaSil
  7. Hayatımızdaki çoğu problemin mesafeyi ve miktarı doğru ayarlayamamaktan kaynaklandığına delil olan güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  8. İletişim ve ilişkinin olmazsa olmaz birisi sınır koymak, gerçekten güzel ifade edilmiş emeğinize sağlık 💐

    YanıtlaSil
  9. Sadeleşmeyi temizliği anımsattı. 😊

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar