Kıymetsiz
Horoz sesi ile fırladı yataktan. Karanlığa aldırmadan, uykulu gözlerle usul usul avludan dış kapıya yürüdü. Daha güneş yeni doğuyordu, ses çıkarıp kimseyi uyandırmak istemedi. Dış kapıyı olabildiğince dikkatle açmaya çalıştı ama ne mümkün… Belki 50 yıllık demir kapı gıcırdayarak sanki ev halkına "Gün aydı, artık uyanın!" diyordu.
Kapı gıcırtısına uyanan annesi seslendi;
-Tahsin, uyandın mı oğlum?
-Evet anne, hayırlı sabahlar.
Tahsin’in bu telaşı gün doğumuna yetişmek içindi. Demir kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Artık uyanmayan kalmadı herhalde diye “Eyvah!” dercesine dudağını ısırdı. Kapının önünde duran yamalı terlikleri ayağına taktı. Yırtılmıştı ama köy yerinde yırtılan hemen atılmazdı. İnsanlar burada elindekinin kıymetini bilirdi. Annesi, terliğin üstünden kalın bir iple bağlayıp yamamıştı.
Çok severdi Tahsin bu terliği. Babası bir Ramazan Bayramı'nın arefesinde hediye olarak almıştı. Ramazan orucunu tam tutmasının ödülüydü.
Ne neye değer?
Bahçedeki çeşmenin musluğunu açtı ve elini yüzünü yıkadı. Su buz gibiydi ama değerdi. Gün doğumunu izleyecekti sonuçta. Çeşmenin yanında duran meyve kasasını aldı eline, evin arka tarafına doğru yürüdü. Ve evet işte tam zamanında yetişmişti!
Günün ilk ışıkları dağların arkasından doğmaya başlarken, kuşlar da cıvıl cıvıl öterek gökyüzünde gösteri yapıyordu. Hemen kasayı koydu yere, üzerine oturdu ve başladı seyretmeye bu güzel ânı.
Kuşlar nasıl da güneşle anlaşmış gibi, her gün aynı anda gösteriye başlıyordu? Horoz her gün nasıl aynı zamanlamayla ötüyordu? Hem kuşlar iki sefer yapıyorlardı gösteriyi. Birincisi güneş dağların ardından ilk kez kendini azıcık gösterdiğinde. Diğeri ise tamamıyla ortaya çıktığında. Ve birisi bile sürüden ayrılmadan hepsi aynı anda aynı yere yönelerek... Nasıl muntazam bir görüntüydü bu...
Yokluk nedir? Varlık nedir?
Yakında şehre taşınmaları gerekecekti, artık bunu seyretmek zor olacak diye iç geçirdi. Amcaoğlundan biliyordu şehir hayatı böyle değildi. Onlar şehre ilk taşınınca amcaoğlu okula giderken kemeri olmadığı için pantolonuna ip geçirip gitmişti de ne alay etmişlerdi arkadaşları. Yokluk nedir bilmemek böyle bir şeydi. Halbuki o yokluğun içerisinde en büyük varlığa sahipti Tahsin. Bu manzaraya kaç kişi şahit oluyordu ki.
Okulda öğretmenin hediye ettiği cetveli ilk günden kıranlar vardı dediydi amcaoğlu. Zaten çoğu da almamış, sıranın altında bırakıp gitmişti evine. Halbuki Tahsin köyde odunları keserek kendi cetvelini yaparken elini yaralamıştı. İnsan bunun kıymetini nasıl bilmez diye düşüncelere daldı.
Aklına bir şarkı sözü geldi, acı bir tebessüm etti. “O, bunun için yazılmamıştır ya!” dedi şaşkın bi ifadeyle;
At gitsin at gitsin
Eskimişse at gitsin
At gitsin at gitsin
Yaramazsa at gitsin…
Deneyimsel Öğreti der ki; insan bir şeye emek verdikçe o şey, onun için kıymetli olur. Hazır gelen, kişinin emek vermeden elde ettiği şeyler ise onun için kıymetsiz olur. Kıymet vermediğinden vazgeçmek ise çok kolaydır.
Peki biz neye bedel ödüyoruz?
Neye kıymet veriyoruz?
Nelerden vazgeçiyoruz?
&
" Milyarlarca insan içinde,
'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o 'bir' kişiye sorun! "
Emek yoksa kıymet yoktur. Bir şeyi kıymetli yapan şey emektir. Elinize sağlık.🌺
YanıtlaSilEmeğinize sağlık kıymet nedir? Düşündürten bir yazı olmuş
YanıtlaSilBirşeye emek verdikçe kıymeti artar👏🏻
YanıtlaSilOkurken adeta yaşadım...
SilYokluğunu bilmeyince kıymet de bilmiyor insan sahi... Olmamak ne demek, hiç yaşamamışım ki...
Sevdiklerimiz yokluğun acısını yaşamasın diye çırpınırken onları olanlardan tat alamayan, hissedemeyen haline getirdiğimizin farkında bile olmamışız. Bayramı bizim için heyecanlı yapan senede bir alınan bayramlık kıyafet, ayakkabı değil miydi? İtiraf edelim :)
Herseyin yenisine o kadar alıştık ki. Eskinin tadını, değerini unuttuk. Sahip olduklarımızı o kadar kolay ulasabiliyoruzki varlığının kıymetini unutuyoruz gercekten. Aklımıza düşündüklerini için teşekkürler.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
vücut bile bedelsiz gelen gıdaya kıymet vermiyor. Bütün halde vücuda giren bir sebze meyveyi önce dişler öğütüp ağızda bir kısmını sindiriyor sonra mideye yolluyor orda sindirdiği kısmı farklı sonra bağırsaklarda bir sürü uğraş verip enzim salgılayıp nihayetinde istediği besleyici öğeleri tek tek alıyor. Ama doğrudan ihtiyacı olanlar saf geldiğinde ona değer vermeden ihtiyaç fazlasını değersiz şekilde bir depoya tıkıyor. ve depoda hareketsiz bekleyenler vücudun başına dert oluyor...
YanıtlaSilŞimdiki insanların her şeyleri var ama her şeyde kıymetsiz yeni aldığı bir kıyafet birkaç gün sonra kıymetsiz. Kolay ulaşıyorlar kolay vazgeçiyorlar.
YanıtlaSilAnamızın babamızın anlattığı şeyler bize masal gibi gelmeye başladı. 50 tane oyuncağı olan çocuğu bile hala oyuncağa doyuramamışken tahta kaşıkla eğlenebilen çocuklar bize peri masalı gibi geliyor😂😂 Bu günlerde maalesef hiiiiç bir şeyin kıymeti kalmadı🫠
YanıtlaSilNeye kıymet veriyoruz?
YanıtlaSilNelerden vazgeçiyoruz?
Bir şeylere kolay ulaşabiliyor olmak, verdiğimiz değeri birebir etkiliyor. Bir şeyi atmadan önce onun için ne kadar emek verdiğimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Bir gömleği satın alabilmek için kaç saat çalışıyorum? Bunu dikkate aldığımızda elimizdekini har vurup harman savurmayız.
YanıtlaSilSahip olduğumuz şeylerin miktarı arttıkça kıymeti ne kadar da azaldı. Sadece sahip olduklarımızın kıymetinden değil, mutluluğumuzdan da ne çok şey götürdü...
YanıtlaSil