Toplu Taşıma Günlükleri

Nefesler tutuldu. Kapı açıldı ve omuz omuza mücadele başladı! Araçtan inenlere bir sağ, bir sol… Kıvrak hamlelerle çalım atarken, arkasında fırsat kollayan rakiplere de geçit vermemeliydi. İçeri adım attığı anda en yakındaki boş koltuğa kilitlendi. Hedefte anlık bir bocalama, ayakta kalmak demekti. Toplu taşımalarda orman kanunları geçerliydi. Zayıf olan güçlüye, yavaş olan hızlıya galip gelirdi. Ve bugün zafer bir kez daha Uygar’ın olmuş, koltuğuna kurulmuştu. Tam planının ikinci aşamasına geçecekti ki… O da ne? Kulaklığını bulamıyordu. Hemen takıp uyku moduna geçmeliydi ki belli yaş grubunun üstündekilere avını yani koltuğunu kurban etmesin. Yoksa anında karşısına geçer, o koltuğu elde edene kadar söylenerek kamuoyu oluştururlardı. Kulaklık kulağında olunca, bu mücadeleyi ekarte etmek daha kolay oluyordu. Çok geçmeden karşısında ihtiyar bir amca beliriverdi. "Of yaa… Ben bütün gün çalışıyorum, yoruluyorum; şurada bir rahat oturtmuyorlar. Bütün gün evdesin bey amca, tam iş-okul çıkış saatlerinde ne işin var senin toplu taşımalarda? Sonra da yok kolum ağrıdı, yok sırtım tutuldu…"

Neyse Ki İç Ses Denilen Şeyi Sadece Kendisi Duyabiliyordu…

Esasında o gün hastalarının çoğu da gelmemişti, böylece yorulmadan erken paydos etmişti ama koltuğuna da kıyamıyordu. Yer versem mi, vermesem mi muhasebesine son verip:

"Oturmak ister misiniz?" dedi. 

"Yok evladım. Biz bütün gün evdeyiz. Siz bizden çok yoruluyorsunuz. Kalkma yavrum…" demez mi?

O esnada Uygar’ın yanındaki adam kalkıp kapıya yönelince ihtiyar amca Uygar’ın yanına oturdu.

"Sağol evladım, teklifin için…"

"Estağfurullah, ne demek…"

"Esasında bu saatlerde çıkmak akıl kârı değil ama torunlarımı okuldan almam gerekiyor bugün. Anneleri mesaiye kalacakmış. Yoksa ben Uygar hocamın dediklerini uyguluyorum, kendime dikkat ediyorum…"

"Bu adam ismimi nereden biliyor? Aksakallı dedeyle mi yolculuk ediyorum ben?" diye gözleri büyüdü; dehşete kapıldı bir an.

"Siz?"

"Evet, ben Orhan Kütükçü. Sen hatırlamazsın evladım, günde benim gibi kaç hasta geliyordur kim bilir…"

Ne garipti... Klinikteki hastalarla haftalarca ilgileniyordu. Geçimine katkıda bulunanlara iyi davranıyordu, ama işleri bitince onun için artık yoktular…

Aslında çok iyi biliyordu ki; yaşlı bir insanın düşüp bir yerini kırması sadece ani bir frene ve boş bulunmalarına bakıyordu. Ablası hamileyken kimse yer vermediğinde ateş püskürmüştü. Kendisi hamilelere yer veriyor muydu mesela? 

Yeni bir durağa gelmeleriyle kapı yeniden açıldı. İçeriye orta yaşın üstünde iki kadın girdi. Oturanlardan ilk hareketlenen Orhan Amca oldu. Orhan Amca kalkınca Uygar da ona eşlik etti. Hanımlar yerlerine oturdular. Amca fısıldadı. "Kadın kısmı biraz narin olur. Onlar bizim gibi güçlü değiller ki. Hırlısı var, hırsızı var; kimin kim olduğu da belli değil. Koruyup kollamak lazım. İnsan kız babası olunca daha hassas oluyor." Adam gülümsüyordu; yer verdiği için mutlu olmuştu.

Uygar’ın aklına iş arkadaşı Melis geldi. Bülent Hoca’nın izin haftasında iri yarı erkek hastayı ona yazmışlardı. Melis ufak tefekti; işe de yeni başlamıştı. Seanstan çıktıktan sonra yüzü düşük görmüştü Melis’i ama "Başıma iş almayayım" deyip sormamıştı. "Keşke hastayı ben alsaydım Bülent gelene kadar… Kıza niye destek olmadım ki? Yarın gidince söyleyeyim…" diye geçirdi içinden.

"Neyse Hocam, bana müsaade… Bu durakta iniyorum. Teşekkür ederim her şey için. Sayenizde daha iyiyim, torunlarıma, kızıma destek olabiliyorum. Benim için artık hayatın anlamı yakınlarıma destek olmak."

"Ne demek, görevimiz…" diyebildi. Arkasından inerken delikanlı ihtiyarı izledi…

Yakın zamanda kaybettiği dedesi geldi aklına, o da "insanlara iyi gelmek, bana iyi geliyor" derdi.

Annesi Her Zaman Güler Yüzle Açardı Kapıyı…

"Hoş geldin oğlum. Tatlı mı aldın? Ne zahmet ettin? Paranı harcamasaydın… Siz cevizli sevmezsiniz ki?"

"Sen cevizli seviyorsun, bu defa da biz cevizli yiyelim. Yemekten sonra sen biraz otur, çayı biz hallederiz. Zaten fazla da oyalanmayalım, sinemaya bilet aldım ailecek…"

"Oğlum hayırdır? Kötü bir şey mi oldu?"

"Yok anneciğim. Sen yıllardır bizim için yoruluyorsun, hep bizi düşünüyorsun. Ben fark ettim ki bugüne kadar biz seni o kadar düşünememişiz.

Uygar, hayatın yoğun koşuşturması içinde sadece kendi isteklerine konsantre olduğunu fark etmişti. Oysa insan, insanla iyileşiyordu. Bugün yaşlı amcayla yaptığı sohbet, hayatta iyi insanların da olduğunu ona hatırlatmıştı. Sanki hayat ona gizlice şunu fısıldamıştı: "Sen ihtiyaç giderdikçe, kendin ihtiyaçlarının da giderildiğini göreceksin."

Sabah işe giderken, "Yaşanmaz bu ülkede, yurt dışına yerleşmek lazım." düşüncesi varken aklında Orhan amca ile karşılaşması, onu başka bir yöne çevirmişti. Gördüğü mutlu yüzleri düşündü. Toprakta, inşaatta, madende, her türlü ağır işlerde çalışan ama güler yüzlü insanları...

Ülkesinde faydalı ve güzel işler yapan, bunu nezaketle sunan ve fedakârlık olarak görmeyen eli öpülesi insanlar…

Kendinden, düşündüklerinden, bencilliğinden utandı. Şu andan itibaren gerçekten iyi bir insan olmaya niyet etti. İnsanlara fayda vermeye çalışan ve bunu yaparken güzel, keyifli yapmaya çalışan biri olmak… Gülümsemek istiyorsam, önce karşımdaki insanları gülümsetecek davranışlarda bulunmalıyım. Yüzünde tebessüm, kalbinde umutla uykuya daldı…

&

" Milyarlarca insan içinde, 

'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o 'bir' kişiye sorun! "

 Yahya Hamurcu

Kim Kimdir?

İlişkide Ustalık

Başarı Psikolojisi 

Yorumlar

  1. Kendisi üzgünken tebessüm edebilen, açken ekmeğini paylaşabilen, yorgun olmasına rağmen yerini verebilen iyi insan olmak meselemiz.. O sarp yokuş nedir bilir misin? Kendinde olmayanı başkası için istemek.. Çok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel demişsiniz :) Yokken verebilen gerçekten samimi olan 🌿

      Sil
    2. Emeğinize sağlık❤

      Sil
  2. Ne kadar duyduğumuz bir cümle “bu ülkede yaşanmaz” oysa bizle bu hale getiriyoruz

    YanıtlaSil
  3. Birilerine iyi gelmek .. ne güzel ifade edilmiş. Bizlerde kendimize iyi geleni arkadaş, eş seçmiyor muyuz?

    YanıtlaSil
  4. İnsanın içini ısıtan sıcacık bir yazı... İnsanın görünürde kaybettiğini sandığı aslında kazandığını gösteren bir öykü... Kaleminize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  5. İnsanın beklenti yönetimini doğru şekilde yapabilmesi için ne kadar kilit bir yazı , kaleminize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  6. Şikayet, insanı çözümden uzaklaştırır. İnsana yakışan ise çözüm odaklı olmaktır

    YanıtlaSil
  7. Ben Uygar'ın hikayesini çok sevdim, ne güzel öğretici düşündürücü olmuş 🌹

    YanıtlaSil
  8. Gittiğin her yere kendini götüreceğin için her yer yaşanmaz olacak..Mesele senin ne olduğun..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar